Skip to main content

Dünya Kadınlar Günü

Dünyamıza bir bakın her tarafta savaş, yıkımlar, göçler, fakirlikler, hastalıklar, yöneticilere bir bakın hepsi erkek. Halbuki dünyamız sevgi şefkat ve merhametle yönetilmeli. Kadınlar ailelerini çocuklarını ayakta tutmaya, eğitmeye ve geliştirmeye çalışır, bunun için dışarıda çalışır, evde çalışır, tutumlu olmaya çalışır, elinden geldiğince iyi beslemeye çalışır, eğitimini tamamlamasına çalışır, kendi tecrübelerini öğretmeye çalışır.

Türkiye’de evlatlarımızı büyütürüz, okuturuz, iş sahibi olmasına yardım ederiz, evlendiririz, kendimiz yemeyiz onlara yediririz. Bu yaşıma kadar etrafımdaki aileleri inceledim, işleri ve mevkileri ne olursa olsun biraz maddi durumu iyi olan erkekler hemen ikinci bir hanımın peşine düşüyorlar ve aileler bölünüyor. Ama anneler çocuklarını bırakmıyor, dışarıda çalışıp onları büyütüyor.

Köydekiler zaten tarlalarda çalışıyor. Her aile böyle değil tabi, sorumlu babalarda var, çocuklarının, hanımının geleceğini düşünen babalar da var. Bazı anneler evini tutumlu idare ediyor, biraz para ve altın biriktiriyor. Bir bakıyorsun babalar ihtiyacım var deyip onları almış.

Muğla’da aileler kızlarını okuturlar, iş sahibi yaparlar çünkü ne olur ne olmaz zor duruma düşerlerse, kızları çalışsın ailesine baksın diye. İş sahibi olduğunu kastederek (bir altın bileziği olsun) derler.

Evliliklerde sevgi, şefkat, uyum çok önemli. Karakter uyumu, bakış açısı uyumu, ten uyumu. Karı-koca aynı işi yaparsa daha da iyi olur. Şimdi geçinebilmek için çiftlerin çalışmaları lazım, çocuklarada anneanneler, babaanneler bakıyor. Kreşler var. Kreşler denetlenmeli çocuk sahibi öğretmenler alınmalı.

Bir de hayalperest olmamak lazım. Kadınlar için eşlerde aradığımızın %60’ını bulursak uygundur. Zaten hiç kimse, biz dahil mükemmel değildir. Evcimen mi, sevgi ve şefkat dolu mu, çocukları yetiştirirken yardımcı mı.

Çocuk yetiştirmek çok zor. Devamlı peşinden koşup kontrol edeceksin. Her an her şeyi yapabilir. Yapamadığınız işlerde yardım isteyin. Erkek çocukları ergenlikte, babalar daha iyi anlar. Kendinizi ihmal etmeyin, giyiminize kuşamınıza dikkat edin. Resmî nikah çok önemli, hanımların kanuni haklarını koruyor ve olası anlaşmazlıklarda adli olarak çözüm buluyor.

Bir de hanımefendilere şunu söyleyeyim, evinize herkesi sokmayın. Eviniz kutsaldır. Sizin hakimiyetiniz altındadır. Kimseye güvenmeyin, yakın akrabalara, arkadaşlara, sizinle samimi olmak isteyenlere. Evinize gelen kişiler sizinle ilişki kurmak isteyebilirler, eşinizle ilişki kurmak isteyebilirler. Bu tip kişilerle görüşmeleri kesin. Bu sizin sezgilerinize kalmış bir şey, uzak durun, evinize sokmayın. Eşinizi de uyarın. Eviniz size aittir. Herkesin her dediğine inanmayın, eğer bazı dedikodular duyarsanız gidip rakibinizle görüşmeyin, kavga etmeyin, onun seviyesine düşmeyin. Bütün bunlara kulaklarınızı kapayın. Evinizde çocuklarınızla meşgul olun, eşinize bakın, ev işleri ile meşgul olun. Zaten hem çalışıp hem evine bakan hanımefendilerin böyle şeylerle uğraşacak vakti yok. Dedikodu taşıyanlarla ilişkinizi kesin.

Dünyada yapacak o kadar çok iş alanı varki. Sanatla uğraşın, sakinleşirsiniz. Emeklerinizle bazı değerler ortaya koyarsınız, yardım derneklerinde çalışın.

Bütün annelere sağlıklı, emniyetli, neşeli bir hayat ve yaş alma dilerim. İnşallah mecliste ve hükümette, başka kuruluşlarda yönetici anne ve babaları, sevgi ve saygı ile görebilmek ümidi ile. Dünya kadınları gününü kutlarım. Diyarbakır annelerini kutlarım, inşallah Meclis’e girerler. Artık kızlarımız her işi yapabiliyor, onlarla gurur duyuyorum. Kadem sivil toplum kuruluşunu kutluyorum, tebrik ediyorum. Emeği geçen herkesi kutluyorum, uğurlu, kademli olsun.

Sevinç Ayla Gönenç 7.3.2022

Birleşmiş Milletler ve NATO

Şu anda orta çağı yaşıyoruz. Global derebeyleri, ağaları, şirketler, hükümetler bir yanda halklar bir yanda. Dünyamızın her yerinde her ırktan milletten insanlar bir arada yaşıyorlar. Global efendiler onlara hükmediyorlar kendi çıkarlarını paylaşıyorlar.

NATO’ya ve Birleşmiş Milletlere artık güvenmiyorum. Haritada gösterdiler NATO Türkiye’yi adeta işgal etmiş, her yer de üsleri var ve biz onları kontrol edemiyoruz. Aslında her üste bizim komutanlarımız olmalı, ne yaptıklarını kontrol etmek için. Mesela İncirlik üssünden 15 Temmuz’da darbesinde harekat planlandı, Sorosçular Büyük Adada buluşup plan yaptılar, sonra Sinop üssünden frekans yayını yapmışlar bütün Arılar toplu olarak ölmüşler. Toplu kuş ölümleri var, denizde balıklar toplu halde sahile yığılyorlar. Ne yapacaklar frekans yayınları ile hepimizi toplu olarak öldürecekler mi?

Aslında NATO nun ve Birleşmiş Milletlerin yöneticilerinin özel hayatlarını bilemiyoruz. Aileleri, çocukları var mı yoksa sorunlu insanlarımı idare ediyorlar. Ayrıca Kaliforniya’daki çocuk çiftliklerini de duydum. Kendi ailesi ve çocukları olan sorumlu insanları yönetime getirsinler, onlar aile ne demektir bilirler, sorumluluk sahibi olurlar. Bu kadar acımasız ve zalim insanları derhal idareden almaları lazım. Yerlerine merhametli sevgi dolu şefkatli insanları yönetime getirmeleri lazım, o zaman dünyamıza barış gelir.

Şu anda büyük şirketler (silah şirketleri) dünyamızda anlaşıyor, hükümetlere yön gösteriyor, iktidardakiler de tekrar kazanabilmek için onlara uyuyor. Güç paylaşımı var. Şu anda dünyamızın her yerinde her milletten ve ırktan insanlar bir arada yaşıyor çalışıyor, aile kuruyorlar. Ama bir anda bakıyorsun savaş çıkıyor, paralı askerler savaşıyor. Onlara emrediliyor, onlarda her yeri yakıp yıkıyor, her yeri talan ediyorlar. Onlar halkı kurtarmıyor sadece tahrip ediyorlar. O bölgedeki insanların güçleri yok, çoluk çocuk perişan olup mülteci oluyorlar. Büyük kayıplar veriyorlar, maddi ve manevi olarak hiç bir yerde huzur yok. Devletler ve hükümetler enerji ve maden peşinde zenginliklerine zenginlik katıyorlar.

Ukrayna’ya bir bakın, ayni Suriye ve Irak, ayni görüntüleri görüyoruz. Devletlerin ayakta kalabilmesi için ailelere, çocuklara çok önem vermesi lazım, zeki, çalışkan, kamil insan yetiştirmesi lazım. Çocuklar eğitiliyor öğreniyor ama bir anda her şey bitiyor, ortada kalıyorlar. Buna çare olarak BM de her ülkenin aileleri yerel yönetimleri ve özgürce konuşabilmeli, BM ve NATO bünyesinde isteklerini bildirebilmeli, BM ve NATO yeniden yapılanmalı, ülkeler komşuluk dayanışması yapmalı, yardım fonları ve ilk yardımlar birleşmeli, ailelere yardım yapılmalı. Dünya çapında bu acımasızlığın karşısında ayakta durabilsinler. Neticede hükümetlerden ayrı olarak teşkilat kurulmalı, vakıflar olabilir, kooperatifler olabilir, yönetime sevgi dolu şefkatli, sorumluluk sahibi hanımefendiler getirilmeli. Bir yerde savaş çıktığında komşu milletler ve dünya insanları birbiri ile dayanışmalı, empati kurmalı, savaş durum’una göre teşkilat kurmalı, kurtarma koridorları olmalı, ailelerler her an toplanıp gitmeye hazırlıklı olmalı. Bu yeni bir yaşam tarzı. Filler tepişirken aşağıdaki çimen’ler ezilirmiş.

Savaşsız, huzur dolu, sağlıklı günler dileği ile.

Sevinç Ayla Gönenç. 6.3.2022

İzmir’im

Demokratik örgütler, belki beylik söylem olacak ama, “demokrasinin, vazgeçilmez bir unsurudur.”

Geçmişte, demokratik örgüt dendi miydi akla; sadece, dernekler, sendikalar gelirdi. Bir de mimar-mühendis odaları…

Şimdilerde artık; sanayi odaları, ticaret odaları ve esnaf odaları da demokratik örgüt. Üstelik çok güçlü birer baskı grubu. Doğrusu da bu. Bir de memur sendikaları olsa…

Ben, 1970’li yılların sonunda EBSO Meclis üyesi olarak görev yapmıştım. Sonraları, çok uzak kaldım. 1992 Mayıs’mdan bu yana, yeniden ilişki kurduğumda, çok değişmiş ve gelişmiş olduklarını gördüm. Başta siyasi partiler olmak üzere, pek çok demokratik örgütü aşmışlar.

Kanımca, bir meslek odasının, demokratik örgüt niteliği kazanmasının temel koşulu, sadece üyelerinin değil, tüm toplumun ortak çıkarlarını, kendi üyelerininki ile çelişse bile savunabilmesidir.

Bizim, bir İhtilaf, bir de İtiraz Komisyonumuz var. Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği, İzmir Ticaret Odası ve gerektiğinde EBSO temsilcileri ile birlikte görev yapıyoruz. Bu çalışmalarımızda, somut olarak gözlüyorum, meslek odalarımızın, söz konusu düzeye ulaştığını…

Meslek odalarımız artık, vergi toplanmasından yana. Tüketici haklarını savunuyor, doğaya sahip çıkıyor.

Ege Bölgesi Sanayi Odası, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile birlikte, organize sanayi bölgeleri kurmaya çabalıyor. Organize Sanayi Bölgeleri ve küçük sanayi siteleri dışında sanayileşmeye birlikte karşı çıkıyoruz. Ticaret Oda’mız, “satılan mal geri alınmaz” ibaresi yerine, “satılan mal geri alınır” ibaresi istiyor işyerlerinde…

Katıldığım aylık meclis toplantılarında; Maliye Bakanlarının, bütçe sunuş konuşmaları düzeyinde konuşmalar izliyorum.
Peki öyleyse, neden geri kaldı, benim İzmir’im, Ege’m? Sanayi ve Ticaret Bakanı’mız, geçenlerde Oda ziyaretlerinde, Ege’yi çok geri kalmış olduğunu söylerken, gerçeği ortaya koymuyor muydu?

Bizler yeterince gelişememizden, siyasileri sorumlu tutarız. Haksız da sayılmayız yani…

Ya bizim sorumluluğumuz?

Aydınlı pamukçumuz, Akşehirli üzümcümüz, Kordon’da apartman satın almayı, fabrika kurmaya yeğlemedi mi?

Güzelim İmbatı, duvarların arasına tutsak ettik. Bir Alsancak yalısına çarpar, bir Karşıyaka yalısına. Bir türlü ulaşamaz, sokak aralarındaki çocukların saçlarına…

Kordon lokantaları, öğlenden doluyor. Çipuranın yanma, rakı çok yakışır. Ama iki duble bile içsen, öğleden sonra, hayır mı gelir insandan?

Kimimiz hergün gider geliriz yazın Çeşme’ye: “Sabahları İzmir’e giderken, alnı kabağımda güneş.”

Kimimiz ise, sadece hafta sonları gideriz, çoluk çocuğumuzu görmeye.

Kimimiz…

Öylesine severiz ki Çeşme’yi; İzmir-Ankara yolu, sırat köprüsü gibi dururken, otoyol döşedik, serin sularına…

İTO Haber, Eylül 1994, Sayı 68