Skip to main content

Tüketiciyi Korumak

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, son yılların en önemli yasası bence.

Önemi herşeyden önce, kapsamından kaynaklanıyor. SSK’lıları, tarım üreticilerini veya kamu çalışanlarını ilgilendirmiyor sadece. Tüketicileri ilgilendiriyor, tüm insanları yani…

Üreticiler ve satıcılar da tüketici. Halkı onlara karşı korurken, onları da başka üretici – satıcılara karşı koruyor yasamız.

Yasalar, genellikle, hak ve özgürlükleri sınırlamak içindir. Bu yasa ise; hakları geliştirmek ve korumak amacıyla çıkarılmıştır. Önemli bir özellik değil mi?

Gümrük Birliği’ne girebilmemizin, önemli koşullarından biri bu yasa. Kimilerine göre, Gümrük Birliği’nin bir dayatması. Tarih boyunca bize dayatılanları düşündükçe, keşke tüm dayatmalar böyle olsaymış diyesi geliyor insanın. Çünkü; Avrupa standartlarına ulaşmamızı dayatıyor bize. Atatürk’ün hedef gösterdiği “muasır medeniyet”, Avrupa uygarlığından başka ne olabilir ki?

Avrupa standartları, tüm insanlığın kabul ettiği, en gelişmiş standartlardır. O halde yasamız, çağdaş ve ilerici bir yasa…

Uygulamaya çalıştığımız ekonomik sisteme, liberal ekonomi adını veriyoruz. Liberal ekonomi ile vahşi kapitalizm arasında, kıl payı fark olduğunu gözden kaçırmayız umarım.

Liberal ekonomiyi, vahşi kapitalizme karşı korumak; doğayı korumak, rekabeti korumak ve de tüketiciyi korumak demektir öncelikle.

Demokrasi, liberal ekonominin siyasal rejimidir, vahşi kapitalizminki ise, faşizm. Tüketici haklarını savunmak, faşizme karşı demokrasiyi savunmaktır bir anlamda. Tüketici hakkı, insan hakkı değil mi zaten?

Halkımızın örgütlenmesinden de korkmuyor bu yasa, üstelik katılımcı. Hak ve görev vererek, tüketici örgütlenmesini özendiriyor. Tüketici örgütleri, hakem heyetlerinde temsil ediliyorlar, tüketici mahkemelerinde dava açma hakları var, tüketici konseyinde de varlar.

Kamu görevlilerinin, geleneksel demeç verme yasağını bile bu yasa deldi, ilk kez. Yasayı halka anlatabilmek için, konuşmamız emrediliyor. Susturulmamız yanlıştı, konuşmamız doğru. “Ey tüketiciler, tüpgaz hortumlarınızın boyu iki metreden fazla olmasın” dememizin, yasaklanmasındaki mantık ne?

Bu yasa, tüm insanlarımızın malı.

Bu yasa, sadece tüketiciyi değil, üreticimizi de çağa ulaştırmayı amaçlıyor.

Bu yasa, demokratik ve katılımcı.

Süreç içinde düzelecek yanlışları, giderilecek eksikleri var elbette…

Yeter ki halkımız sahiplensin.

Çünkü gerçek güç yasalarda değil, tüketici bilincinin gelişmesinde…

Gazete Ege, 9 Eylül 1996

10. Yıldönümü Anma ve Erdinç Gönenç Tüketiciyi Koruma Ödülleri

14 Mart 2008 Cuma günü Saat 14:00’de, İzmir Konak Belediyesi Alsancak Kültür Merkezi 7. Kat Benal Nevazat Salonu’nda yapılacak olan Erdinç Gönenç’i 10. Yıl Dönümünde Anma ve Erdinç Gönenç Tüketiciyi Koruma Ödülleri Sunum Töreni’ne davetlisiniz.

Türk Başarı Ödülleri Yüksek Kurulu (TBÖK), İzmir’i Sevenler Platformu (İZSEV), Ulusal Birlik Platformu (UBP), İzmir Kültür ve Sanat Derneği (İKSDER), Ulusal Uyanış Platformu (UUP), İzmir Atatürk Ormanı’nı ve Kültürpark’ı Koruma Derneği (ATAORMAN), İzmir İl Fakirlerine Yardım derneği (İZFAK) ve Ege Teknoloji ve Başarı Vakfı (EGETEK) adına,

Sancar Maruflu

Ajan S.A. Ağabey

1958 yılında, Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’ni bitirip, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdiğimde, onyedi yaşındaydım ve daha önce Ankara’yı hiç görmemiştim.

Lise arkadaşlarımdan, bu sınavı kazanan kimse olmadığından, ilk günler çok yanlızlık çektim. İçlerinden biri Karşıkaya Ortaokulu’ndan sınıf arkadaşım çıkmaz mı? Demek ki onunla, sonradan hiç kesintiye uğramayan arkadaşlığımız şimdi kırkaltı yılı dolduruyor. Diğerleri ile ise kırk yıl oldu.

İzmir’den gelenlerin çoğunluğunu oluşturan, Atatürk Lisesi mezunları, kendilerini herkesten üstün görürlerdi ve doğallıkla kanıtlamayı amaçlayan, okumaya öğrenmeye yönlendirici, olumlu bir yarış.

Bu yarış sanırım, hepimizin bilgi-kültür düzeyini, okul ortalamasının bile üzerine çıkarttı. Başlangıçta, orkestra çalgılarının akort seslerini, “uvertür” sananlarımız bile, özellikle Dil Tarih Coğrafya Fakültesi salonundaki, klasik müzik konserlerini, kaçırmaz oldu.

Adı, “Siyasal” kelimesi ile başlayan bir okulda, mümkün müdür politika dışı kalmak? Hayır mümkün değildir. Daha ilk günlerden kendimizi doğal Cumhurbaşkanı adayı gibi görenlerimiz pek çoktu. Okul arkadaşlarımızın neredeyse tamamı, sonradan başka siyasi çizgilere geçmiş bile olsalar, Mülkiye’nin geleneksel çizgisi olan, Atatürkçü ve devletçi düşünceyi veya onun biraz daha solunda sayılabilecek görüşleri benimsemişlerdi ve Mülkiye, solcu okul sayılırdı.

O günlerde, solcu sayılanlar, mutlaka izlendiklerini düşünürlerdi.

Gerçekten, ders yılının daha ilk günlerinde, üst sınıflardaki ağabeylerimiz beni de üçüncü sınıftaki bir başka ağabeyimize karşı uyardılar. Adı S.A. olan bu ağabeyimiz, bizleri izlemekle görevliymiş. Görevi hemen bitmesin diye, sınıf geçmesine, kolay izin verilmezmiş. Yedi yıllık öğrenciliği sonunda, ancak üçüncü sınıfa gelebilmiş.

S.A. ağabey yaşı otuza yakın, orta boylu, seyrek kumral saçlı, ince çerçeveli gözlük kullanan, soğuk ve titiz görünüşlü birisiydi. Kuşkusuz, hakkında söylenenleri bilir ama aldırmazdı.

Önceleri, epey korkmama karşın, dost olmakta gecikmedik. Çünkü ikimiz de geceleri geç yatmayı ve satranç oynamayı seviyorduk. S.A.’nın ajanlığına aldırmayan, birkaç satrançsever ile birlikte satranç başında sabahlar olduk. En iyimiz S.A. ağabeydi ve ben onu arada bir de olsa yenebilmiş olmayı hala övünçle anımsarım.

Sanırım gerçekten de ajandı. Ama S.A. ağabeyin izlemekle görevli olduğu bizler, sonradan ya kaymakam olduk ya müfettiş. Genel müdür, vali ve müsteşar, hatta bakan olduk.

Yoksa, S.A. ağabeyim, görevini yapmadı mı dersiniz?

Gazete Ege, 9 Mart 1998