Skip to main content

Yön Dergisi

Sosyalist eğilimli Yön dergisi, ilk sayısını 20 Aralık 1961 günü yayınladı. Dergi Doğan Avcıoğlu’nun yönetimindeydi.

Yön dergisinin ilk sayısı, “Aydınların Ortak Bildirisi” ile çıkmıştı. Bildiri, “Ağırlık merkezi özel teşebbüs olan bir iktisadi sistemin, bugünkü yapısıyla Türkiye’yi hızla ve sosyal adalet içinde çağdaş uygarlık seviyesine eriştirebileceğini sanmıyoruz. İktisat ilminin ve tarihin ışığında inanıyoruz ki, özel teşebbüse dayalı kalkınma yavaştır, ıstıraplıdır, israflıdır, ve sosyal adaletle bağdaşması, az gelişmiş bir memlekette imkansızdır. Böyle bir kalkınma, siyasi gücün geniş ölçüde iktisadi güce tabi kılınması yüzünden demokratik de değildir” görüşüne yer vermekteydi.

Bildiride imzaları bulunanların bir kısmı (Alfabetik): Muammer Aksoy, İhsan Ada, Tahir Alangü, Çetin Altan, Reha Aybay, Erdoğan Alkın, Orhan Asena, Sadun Aren, Turkkaya Ataov, Doğan Avcıoğlu, Arslan Başer Kafaoglu, Alev Coşkun, Ömer Sami Coşar, Mustafa Ekmekçi, Oktay Ekşi, Muzaffer Erdost, Turan Güneş, Ali Gevgilili, Abdi İpekçi, Suphi Karaman, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Fethi Naci, Çetin Özek, Mahmut Makal, Bahri Savci, İlhan Selçuk, Turhan Selçuk, Ali Ulvi, Tahsin Sarac, Murat Sarıca, Mümtaz Soysal, İlhami Soysal, Server Tanilli, Taner Timur, Engin Tonguç, Orhan Tokatlı, Osman Nuri Torun, Cavit Orhan Tütengil, Mükerrem Hiç, Erhan Işık, İdris Küçükömer, Gültan Kazgan, Attila İlhan, Merih Sezen, Erdinç Gönenç, Mustafa Özyürek…

Demokrasi ve SHP

Demokrasi bugün, ne yazık ki, Türkiye gündeminin birinci sırasındaki yerini korumaktadır.

İşsizlik, enflasyon, kalkınma gibi, diğer önemli sorunlarımızın çözümü de demokrasi sorununun çözümünden geçmektedir çünkü…

İşte bu gerçektir ki, Sosyal Demokrat Halkçı Parti’yi ülkemizin birinci partisi ve en güçlü iktidar adayı konumuna getirmiştir.

Halkımız SHP’den herşeyden önce, Batı Avrupa standartlarına uygun bir demokrasiyi gerçekleştirmesini beklemektedir.

Ve, halkımız bilmektedir ki; ülkemizde böyle bir demokrasiyi gerçekleştirecek, biricik partidir SHP….

Çünkü SHP öncelikle, “Siyasal parti”nin bilimsel tanımının gerektirdiği özelliklere, diğer bütün partilerden daha fazla sahip olan, bir partidir.

SHP gücünü liderin karizmatik veya üyeleri arasındaki çıkar ortaklığından değil, tarihsel kökeni ve Atatürk ilkelerine bağlılığı yanında, örgütünden almaktadır.

SHP bugün Türkiye’de en yaygın, en dinamik ve parti yönetiminde en etkin örgüte sahip olan, siyasal partidir.

Örgütünün dinamizminin kökeninde ise, “Parti içi demokrasi” olgusu yatmaktadır.

Gerek CHP ve gerekse onun devamı olan SHP, parti içi demokrasiyi işlettiği zaman ve işlettiği ölçüde, politikaları aşağıdan yukarıya ürettiği zaman ve üretebildiği ölçüde, güçlü olabilmiştir.

SHP’nin üyesi için, mahallesinin delege seçimi, her zaman çok önemlidir.

İki yılda bir, sandığın kurulduğu berber dükkanına ya da kahvehaneye oy kullanmaya giderken, pek çoğu en iyi elbisesini giyer de öyle gider. Eğer mevsim yaz ise, beyaz takım elbise ve kırmızı kravat…

Delege sayısı sınırlıdır ve örneğin Konaktaki altı yedi bin üyeden ancak dört yüzü delege olabilecektir.

Dolayısıyla kalan binlerce üye için, delege seçimindeki oyu, parti yönetimine demokratik katılımı açısından biricik olanağıdır.

Oyunu özgürce kullanabilmek ister, tutkuyla…

Ve bu binlerce üye, delege seçiminde özgürce oy kullanabilmiş olmanın keyfiyle, genel seçimlerde, yerel seçimlerde, eşini-dostunu, konusunu-komşusunu sandığa taşımakta mahallesindeki sandıklara namusu gibi sahip çıkmaktadır.
Çünkü, parti üyesi olduğunun bilincini tazelemektedir bu yolla…

Çünkü, partisinin aşağıdan yukarıya doğru yönetimine katılmış olmaktadır, delege seçimindeki oyu ile.

Kendi içinde demokrasiyi gerçekleştiremeyen bir partinin ülkede demokrasiyi gerçekleştirmesi beklenemez.

Kendi içinde demokrasiyi gerçekleştiremeyen bir parti halkımızı nasıl inandıracaktır, demokrasi peşinde olduğuna?
Parti içi demokrasiyi işletebildiği ölçüde “demokrasi umudu” olabilmiştir SHP.

SHP’yi iktidara taşıyabilecek temel özelliği de “demokrasi umudu” olabilmesidir.

İktidar; parti içi demokrasi istediği ölçüde yakın, aksadığı ölçüde de uzaktır SHP’ye…

Biz SHP’liler demokrasi borçluyuz halkımıza. Lütfen sorumluluğumuzu unutmayalım.

Günaydın, 11 Ağustos 1990

Şirketler, Daha Az Vergi Vermek İçin Kuruluyor

Sanayi ve Ticaret İl Müdürü Erdinç Gönenç, varolan sanayi bölgelerinin dışında artık İzmir’de sanayiinin kurulmasına karşı. İzmir ve çevresinde çok güzel tarım ürünleri yetiştiğine dikkat çeken Gönenç, daha fazla sanayileşmenin tarımı ve doğa yapısını gerileteceği inancında.

-Sayın Gönenç, İzmir’e bir türlü gelemeyen doğalgaz hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Bunu sadece doğalgaz olarak düşünmek yanlış, bana kalırsa İzmir ekonomi ve ticari alanda hakettiğinin çok gerisinde kalmış durumda. İzmir’in bugüne kadar ihmal edildiğini söylemek yanlış olmaz. Yalnız son zamanlarda İzmirli yeni bir anlayış geliştirdi, “devletten bir beklentimiz yok, biz kendi işimizi kendimiz yaparız” diye düşünülüyor. Aslında doğalgazın çok önceden İzmir’e gelmesi gerekiyordu. Yatırım programlarında da doğalgazın İzmir’e getirilmesi ile ilgili herhangi bir program yok. İzmirli işadamları bu konuya el attılar ve bunun için çalışmalar başladı. Doğalgazın İzmir’e gelmesiyle elektrik açığının kapanacağına da inanıyorum.

-İzmir ekonomisinin daha iyi yere gelmesi için sizce neler yapılması gerekir?

Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü olarak, çevreyi koruyarak sanayileşme politikasını güdüyoruz. Ben, 6 yıldır İzmir’de görev yapıyorum. Bu süre içinde sanayi bölgeleri dışında tek bir fabrika kuruluşuna izin vermedim. Dolayısıyla, organize sanayi bölgelerinin ve küçük sanayi sitelerinin kuruluşunu destekliyoruz, organize sanayi bölgeleri yanında uydu kentler gibi bir model düşünüyoruz. Şu anda çalışmaları devam eden organize sanayi bölgelerinin dışında bulunan Aliağa ve Torbalı gibi organize sanayi bölgeleri de hayata geçirilmeli. Yalnız ben bu çalışmalar tamamlandıktan sonra İzmir’de artık sanayi kurulmasına taraftar değilim. Çünkü, İzmir’in doğası çok zengin, tarım da çok güzel ürünler yetişiyor. Daha fazla sanayileşme tarımı ve doğa yapısını gerilecektir. Dolayısıyla İzmir’i sanayi kenti olmaktan çok, kültür, sanat, turizm, tarım ve kongreler şehri yapmak gerekiyor.

-Geçtiğimiz yıl İzmir’de kaç şirket kuruldu ya da kapandı?

Geçtiğimiz yıl, il içerisinde 116 anonim şirket kuruldu. 1490 anonim şirkette sermaye arttırımında bulundu. Yıl sonu itibarıyla çalışmalarına devam eden anonim şirket sayısı 5190. Bunlardan 460 tanesi tasviye, 25 tanesi iflas halinde bulunmakta, 8 tanesinin ise, yıl içinde tasviyesi tamamlanarak kaydı silinmiştir. Yine geçtiğimiz yıl, 5454 adet limited şirket kuruldu. Rakamlar kurulan şirket sayısının arttığını gösteriyor. Bu da ekonomide canlılık demektir. Ancak, kurulan bu şirketlerin tümü için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu şirketlerin önemli bir bölümü maalesef daha az vergi ödemek için kuruluyor. Böylelikle gelir vergisinden kaçmaya çalışıyorlar.

-Ülkedeki gelir dağılımındaki adaletsizliği önlemek için nelerin yapılması gerekiyor?

Bence, Türkiye’deki en büyük sorun istihdam sorunu. Türkiye, nüfusu hızla artan ülkelerden birisi. Dolayısıyla, çalışabilir nüfus sayısı da artıyor, öte yandan teknolojik gelişmede, daha az emek kullanılırlığı içeren şekilde gelişiyor. Yani, teknolojik gelişme ile nüfus artışı arasında çözümü son derece zor olan bir çelişki var. Yeni teknolojilere “hayır” diyemezsiniz, o zaman, uluslararası rekabette çok geri kalırsınız. Bu çelişkiyi çözemediğiniz zaman da işsizlik ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, gelir dağılımındaki bozukluğu ortadan kaldırmanın temel yolu, insanlara iş sahası yaratmaktır. Burada devletin devreye girmesi gerekiyor. Ben de devletin ekonomiden elini eteğini çekmesi, özelleştirmenin yapılması görüşlerini elbette benimsiyorum. Ama, devlet, işsizliğe çözüm bulmak, özel sektörün yatırım yapmaktan kaçındığı doğudaki kalkınma sorununu çözmek için ister istemez ekonominin içine girecektir. O zaman yapılması gerekli olan iş, ileri teknoloji kullanımını gerektirmeyen bir takım yatırımları devlet eliyle yapmaktır.

-Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü olarak, tüketicinin korunmasına yönelik çalışmalarınız var mı?

Biz, tüketicinin korunmasına büyük önem veriyoruz. Türkiye’de piyasa ekonomisi uygulamaya çalışıyoruz, serbest ekonomi, liberal ekonomi dediğimiz ekonomiyi uygulamaya çalışıyoruz. Bunun böyle olması doğal. Çünkü, demokrasinin ekonomik sistemi, serbest piyasa ekonomisidir. Planlı ekonomiyi bugün, küçük ve kapalı ekonomi modeli olduğu için uygulamak mümkün değil. Ama globalleşme olgusu ortaya çıktı ve Türkiye’deki şirketlerin çoğu çok uluslu hale geldi. Eğer, planlama düşünülecekse, bütün dünya ekonomisini aynı anda planlamak lazım. Tek bir ülkenin planlı ekonomide kalması mümkün değil, zaten bu model de totaliter rejimlerin ekonomisi haline geldi. Ama, serbest piyasa ekonomisini uygulayabilmek için üç maddeyi kurmak gerekir. Bunlar; tüketicinin korunması, rekabet ve çevredir. Bu üç maddeyi korumadığınız halde, ben piyasa ekonomisi uyguluyorum diye ortaya çıkarsanız, onun adı vahşi kapitalizm olur. Dolayısıyla, üç unsurun korunmasına İl Müdürlüğü ve bakanlık olarak çok büyük özen gösteriyoruz.

İzmir 2000 Dergisi, 1 Nisan 1998