Skip to main content

Zeytinyağı Yiyelim – Yedirelim

Zeytinyağı, pek para etmiyor. Ege’nin yaşayan en yaşlı canlıları olan, zeytin ağaçlarının, kesilip-köklenip; yerlerine çirkin villalar, beton yığını tatil siteleri kurulmasından, bellidir.

Bu yıl, üreticisinden – fabrikatörüne kadar tüm sektörü, daha da zor günler bekliyor gibi. Çoğu üretici elinde, yüzbin tonluk bir stok derdi oldu. Üstüne gelecek rekolte ise, ikiyüzelli bin ton olarak tahmin ediliyor. Oldu mu sana üçyüzellibin ton. Yesen yiyemezsin, satsan satamazsın. Gazeteden öğrendiğime göre, Tariş’in bin tonluk bir ihracatında bile sorun var.

Benim çocuk olduğum çağlarda, akşamüstü karnımız acıktığında, yassı bir tabağa biraz zeytinyağı koyup, üstüne tuz ve kırmızı toz biber ektikten sonra taze ekmeği banıp banıp yerdik. Kırmızı biber nedense, karabiberden daha çok yakışırdı zeytinyağına. Ekmek bayatçaysa, biraz ıslatıp toz şeker ekerek yerdik. Nadiren, kızarmış ekmeğe, tereyağı sürdüğümüz de olurdu. Kim sevmez. O zamanlar, bol sütlü kahvaltılık margarinler yoktu. Anneannem, etli yemeklerin çoğunda bile zeytinağı kullanırdı. O zamanlar dana değil, kuzu ve daha çok koyun eti yenirdi. Kıvırcık koyun bir yemeğe, dağlıç bir başka yemeğe iyi giderdi.

Ben şimdilerde de rakı sofrasında radikanın veya favanın yağına ekmek banıyorum. Ancak Ege’liler dışında, zeytinyağı tüketmiyor halkımız. Egeliler, yedi-sekiz kilo tükettiği halde, Türkiye ortalaması yıllık yediyüz grama düşüveriyor. Üçyüzelli bin tonu, yemekle bitiremeyeceğiz yani. Dış piyasada ise rakiplerimiz bizden güçlü. Üstelik bu yıl, onların da stok fazlası varmış. Çok geride kalmış da olsa, yaşamış olduğumuz bir ihracat skandalı da etkisini hala sürdürüyor mu ne? Sürmüyor olması gerek. Çünkü biz, 1979 yılında Libya’ya yirmi bin ton satmıştık.

Üçyüzelli bin ton için, bir çözüm bulmak gerek. Zeytinyağı para etmezse, zeytin ağacını yaşatmak daha da zorlaşacak. Oysa ki kendi haline bıraksak bile, bin yıl yaşayabilir o. Bırakalım bütün zeytin ağaçları anavatanları Anadolu’da bin yıl yaşasınlar. Onları yaşatmak, herkesten çok biz Egeliler’in, İzmirliler’in görevi. Zeytin bizim simgemizdir.

Kendi öz yağımızı tüketmeye yetmiyorsak eğer, tüm halkımız tüketsin diye tanıtım yapalım. Dün hiç tanıtım yapmamıştık, bugün de yapıyoruz sayılmaz. Doğal besinlere, doğal ilaçlara büyük yöneliş var. İşte fırsat. Zeytinyağı, hem doğal besin, hem de doğal ilaç değil midir? Yeterli tanıtıma gücümüz yetmiyorsa, tanıtım için devlet desteği arayalım. Doğayı ve tarihi korumak, devletin asli görevi değil midir? Yerel yönetimlerimiz, neden hiç zeytinden söz etmez. Derler ki tek bir sayın bakan, ayçiçek ekimini geliştirerek, kendi bölgesi olan çorak Trakya’yı ihya etmiştir. Birisi de çıkıp, zeytin ağacının bir dalını tutuverse…

Egemen ideolojimiz, liberalizm. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” Devlet desteklemenin, piyasa ekonomisinde yeri olmadığını düşünenler çoğunlukta. Oysa ABD’de bile yeri var. Özellikle de ekonomik değer olmanın ötesinde, ulusal değer de taşıyan bir ürün, bir varlık, zor durumdaysa.

Bu yıl zeytincilik çok zorda. Yetiş devlet baba…

1997

Karşıyaka’da Sabah Gevreği

Bin dokuz yüz ellili yılların başları… Sabahın erken saatlerinde, Karşıyaka’nın ara sokakları bomboş.

Hava şimdiden sıcak. Cırcır böcekleri, birazdan ötmeye başlayacak…

Uykumu alamamışım. Ama gevrek, sabah gevreği, o saatlerde satılır, satılırsa…

Kardeşimle birlikte, gevrek satıyorum. Bağırmaya utandığım için, ben sepeti taşıyorum, kardeşim bağırıyor; “Haydi gevrek var, sıcak gevrek. Kazan gevreği bunlar…”

Arada bir, bir kadın başı pencereden uzanıyor ve sesleniyor, “Getir oğlum gevrekçi, dört tane getir.”

Sepetin üstündeki beyaz örtüyü açıyorum, havaya sıcacık bir buhar yükseliyor. Gevreklerimiz, gerçekten sıcak mı, sıcak…
Sonra dört sıcak gevreği, çıkarıp kardeşime veriyorum, elleri yana yana götürüyor.

Varlıklı değildik ama, mahalledeki pek çok arkadaşımız gibi, yalınayak gezecek kadar yoksul da değildik. Bu yüzden arkadaşlarımıza özenerek, yalınayak gezdiğimizde, onların ayaklarına batmayan bütün cam parçaları, bizim ayağımıza batardı.

Yoksul sayılmazdık ama yaz tatillerinde kardeşimle birlikte gevrek sattık bir dönem. Sabah gevreği ayrı akşam gevreği ayrı.

Kardeşim kendi adına soğuk su ve buzlu koruk şerbeti de satmıştı.

Aslında, Yahudi çocukları gerçekten öyle yapar mıydı bilmem ama, babam en varlıklı Yahudilerin bile -İzmir’de yoksul Yahudi pek yoktu galiba- çocuklarına gevrek sattırdıklarına, işportacılık yaptırdıklarına ve bu yüzden varlıklı olduklarına inandırmıştı bizi…

O yıllarda, “her mahallede bir milyoner yaratma” politikaları, Türkiye gündemine girmişti.

Babam da, kardeşim de, ben de varlıklı olmayı istiyorduk, doğal olarak.

Jean Paul Satre’ı okumamış babam; nereden bilsin ki, sürgünde yaşayan Yahudiye, pis iş sayılan ticaret dışında tüm alanlar kapatılmıştı asırlar boyu.

Devlet yönetiminden askerlikten, tarımdan yasaklanmış Yahudi de ticarette uzmanlaşarak, büyük varlıklar edinmiş ve kendisini ezenleri, ezmeye başlamıştı.

Ben okuyup, yazdıkça çocukluğumun varlıklı olma tutkusundan utanç duymaya başladım ve kamu görevlerine yöneldim.

Kardeşim ticaretle uğraşmayı sürdürdü. Benden küçük olduğu halde, yıllar önce varlık edinemeden öldü.

Asırlar sonra, Yahudi kendi devletini kurdu. Şimdilerde ticaretten çok savaş yapıyorlar.

Ben de, 1402 sayılı yasaya dayanılarak, kamu görevlerinden yasaklandım.

1980 yılından bu yana, acaba kaç 1402’lik gevrek satarak geçinmek zorunda kaldı yıllar boyu?

Cumhuriyet, 20 Ocak 1990;
Gazete Ege, 30 Haziran 1997

Kapıdan Satışlar – 3

Kapıdan satışta tüketicinin, hiçbir gerekçe göstermeden cayma hakkı var…

Bu durumda satıcı, tüketicinin cayma bilidiriminden itibaren on gün içinde, aldığı peşinatı, kıymetli evrakı ve tüketiciyi borç altına sokan bütün belgeleri iade etmek ve 20 gün içinde de malı geri almak zorunda.

Yapmazsa ne olur? Eğer Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’ne şikayet ederseniz, 60 milyon lira idare para cezası keseriz. Üstelik itiraz, tahsilatımızı durdurmuyor.

Ancak, tüketicinin de yükümlülükleri var: Bir kere, malı teslim aldığınız durumunda iade edeceksiniz. Değer kaybı olmuşsa, tazmin etmeniz gerekiyor. Bir de cayma bildirimi, 7 gün içinde ve iadeli taahütlü mektup veya noter aracılığı ile ya da bizzat yapılmalı.

7 günlük hak düşürücü bu süre, hile için çok uygun. Kimileri, satış sözleşmesinin üzerine, eski bir tarihi atıveriyor, kaşla göz arasında veya sonradan. Aman dikkat…

Bilinmesi gereken bir diğer önemli husus, satıcının “belge” verme zorunluluğu; satıcı, fatura veya tesellüm makbuzu ile birlikte tüketiciye cayma hakkını açıklayan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca onaylı bir belgeyi tutanak mukabili vermekle yükümlü. Vermeyeni öğrenirsek, cezası 30 milyon lira. Lütfen bildirin…

Sözleşme yapmayan satıcının da cezası 30 milyon lira. Sözleşmede nelerin yazılı olması gerektiğini, İl Müdürlüğü’nden veya “Alo 175″ten öğrenebilirsiniz. Benim yerim dar. Bu yüzden sözleşmede belirlenen satış fiyatının sonradan hiçbir şekil ve şartta artırılamayacağını belirtmekle yetineceğim.

Kapıdan yaptığınız alış-verişin, kapıdan satış sayılabilmesi için, önceden mutabakat olmaksızın yapılması şart. Aksi halde, tüketiciye sağlanan özel haklardan faydalanamazsınız. Bunu bilen kimi açıkgözler, kapınıza gelmeden önce, bir telefon ediveriyor size. Al sana önceden mutabakat. Malınız ayıplı olmadıkça, cayma hakkınız yok artık.

Yasaların bir boşluğu, her zaman bulunabilir. Bu işin uzmanları, iyi de para kazanıyor zaten. Hem de yasal biçimde.

Bu yüzden ilgili tebliğ, “görüşme yer ve tarihinin, tüketici ve satıcı arasında önceden belirlenmesini”, önceden mutabakat saymıyor.

Yine de esas güvence, iyi niyet ve güvenilirlik. Mevzuatımız da işte bu yüzden, kapıdan satışları Bakanlık iznine bağlıyor ve bu işi yapacak kişileri sınırlıyor: Kapıdan satış yapabilmek için anonim veya limited şirket statüsünde bir tüzel kişilik edinmek zorunlu. Alıcıya vermekle yükümlü olduğunuz “belge”yi de Bakanlığa onaylatacaksınız. Bu koşullara uymayanın da cezası, altmış milyon…

Lüks otel salonlarında, kulakları sağır eden müzik eşliğinde yapılan, “toplantılı (grup)” ve yazılı veya görsel yayın yoluyla yapılan “mesafeli” satışlarda da aynı biçimde korunuyor tüketici.

Cezalarımız, ağır ve caydırıcı. Keşke trafik magandalarına da uygulansa.

Yeter ki hakkınızı arayın ve şikayet edin. Bir de imzalayacağınız her belgeyi dikkatlice okuyun. Özellikle de tarihlere dikkat…

Gazete Ege, 14 Ekim 1996