Skip to main content

Bir Anı ve TANSA’nın Doğuşu

1977 yılı sonlarında kurulan, Ecevit Hükümeti’nin bakanlarından birisi, Mülkiye’den sınıf arkadaşım, rahmetli Mahmut Özdemir’di. Türkiye’de ilk kez oluşturulan bir bakanlığın “Yerel Yönetimler Bakanlığı’nın başına getirilmişti. Kısa bir süre sonra ben de Tariş Genel Müdürü oldum. Beni göreve getiren Ticaret Bakanı, eski meslektaşım ve bir ağabey kadar yakınım olan Teoman Köprülüler’di.

Biz Tarım Satış Kooperatif birlikleri genel müdürleri, hükümet politikası gereği, bütün bayilik sözleşmelerimizi iptal edip, ürünlerimizi kendi satış mağazalarımızda pazarlamaya yönelmiştik. Daha göreve başladığım ilk günlerde Konak’taki Tariş mağazasını açtık. Ardından hemen her kooperatifimizde, ortak dışındakilere de ucuz satış yapan mağazalar açtık. Teoman Ağabey’e, yurt dışında bulunduğu sırada Mahmut Özdemir vekalet ederdi. İki bakanlık görevini birden yürüttüğü böyle günlerden birinde, beni Adana’ya Çukobirlikte bir toplantıya çağırdı. Yanında yine mülkiyeden ağabeyimiz, müsteşar yardımcısı Fikret Toksöz vardı. Çukobirlik Genel Müdürü sevgili Abdullah Kütküt’ün odasında, dörtlü bir toplantı yapıldı. Gündem, Tarım Satış Birlikleri ürünlerinin perakende satışında, belediyelerin de rol almasıydı. Abdullah ve ben, belediyelere hangi ürünlerimizi hangi koşullarda verebileceğimizi anlattık. Cesaret ve kararlılık arttı. Sonunda, TANSA (Belediye Tanzim satış Mağazaları) fikri ortaya çıktı. Özellikle başlangıçta, TANSA’ların temel dayanağı, birlikler olacaktı. Tama-Tarin TARİŞ’ten, ayçiçek yağı, Trakya Birlik’ten mercimek-nohut Güneydoğu Birlik’ten ve diğerleri…

Amaç üreticiden-tüketiciye, aracısız ve dolayısıyla ucuz satıştı. Sanırım uygulamayı ilk olarak, İzmir ve Ege başlattı. Güneşli bir sabah, belediye bandosu eşliğinde, Teoman Köprülüler, İhsan Alyanak ve ben, Fuar’daki pavyonların TANSA ana deposunun açılışını yaptık. Bina, tıka basa TARİŞ ürünleri ile doluydu. O ilk gün, başkaca bir ürün de yoktu zaten…

Hemen ardından, hep birlikte Aydın’a gidip, Belediye Başkanı Muhterem Ağababaoğlu’nun TANSA deposunu da hizmete soktuk. Ve nihayet Muğla ve ilk TANSA satış mağazasının açılış töreni. Başkan Erman Şahin çok iyi örgütlenmiş, nerede ise tüm Muğla, alana toplanmıştı.

Çok değil bir buçuk yıl sonra ben de Muğla TANSA müşterisi oldum. Muğla’nın, kekik kokulu oğlak etini, TANSA’dan alırdım hep.

Fuar’daki bir pavyonda, geçici bir depo olarak gözünü dünyaya açan İzmir TANSA ise, zaman içinde TANSAŞ adını aldı ve bir dev kuruluşa dönüştü. Şimdilerde onun devamlı müşterisiyim. TANSA kurulurken, TANSAŞ’ın bugün ulaştığı nokta amaçlanmamıştı elbette. Hemen her mahallede hatta İzmir dışında mağazası bulunan ve iğneden buzdolabına kadar pek çok ürünü pazarlayan bir süper market zincirini, belediye eliyle kurmak amaçlanmamıştı yani, bakkala rakip olmak veya onun yerini almak da istenilmemişti.

Veresiye defteri oldukça, balkondan sarkıtılan alış-veriş sepeti ve komşuluk oldukça bakkal da olacaktır Türkiye’de. Amaçlanan sadece, tanzim satışı yoluyla, temel tüketim maddeleri piyasasını, tüketici lehine düzene sokmaktı.

Nitekim TARİŞ, kıtlığının çekildiği günlerde odaların gözetim ve planlamasında bakkala da margarin vermeyi sürdürmüştür. Çünkü TARİŞ satış mağazaları ve TANSA’lar dolu olsa bile bakkalda yoksa, margarin yok demekti halkın gözünde.

Ucuzluk demek; enflasyon fiyatlarını olabildiğince geriden izleyebilmek demektir. Büyük stoklar gerekir, fiyatları geriden izlemek. Kuru fasulyede, pirinçte, mercimek, nohutta, şeker ve yağda büyük stoklar et gibi stoklanmayan ürünlerde ise canlı hayvan alımı veya ithalat.

Ayda bir kaç tane satabildiğimiz buzdolabı için parfüm için ayıracağınız her kuruş, temel tüketim maddelerinde, daha az stok demektir.

İşte bunun için “sadece temel tüketim maddelerinde” tanzim satışı.

Evdeki hesap çarşıya uymadı. TANSA, TANSAŞ oldu. Belki iyi oldu. Belki Tansaş’ın gerçek bir süper markete dönüşmesi de iyi olacak.

Bence; “Tanzim Satışı” yine gerekli. Hadi “Tüketim Kooperatifleri” iş başına.

Gazete Ege, 1 Aralık 1997

Tarım Satış Kooperatifleri

Türkiye’de pek çok kooperatif türü bulunmaktadır. Ancak bunların önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:

1163 Sayılı kooperatifler Yasası’na göre kurulanlar,
2834 Sayılı Yasaya göre kurulan Tütün Tarım Satış Kooperitfleri ve Birlikleri,
1196 Sayılı Yasaya göre kurulan Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri,
1581 Sayılı Yasaya göre kurulan Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri.
Bunlar içinde, ekonomik güç açısından ilk sırayı alan Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleridir.

Tariş, Çuko Birlik gibi Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri de, kuşkusuz, üreticinin sömürüye karşı örgütlenme isteğinden doğmuştur.

Ancak, Birliklerin bugün sahip olduğu büyük ekonomik gücü yaratan temel etken, üreticiye değil, sermaye birikimine yani sömürüye yarar sağlamış bulunmalarıdır.

Birlikler 1978 yılma dek, daha çok aracı tüccarın depoculuğu görevini üstlenmişler, onların çıkarı için düşük tutulan taban fiyatlarından ürünü satın almış, depolamış ve aracı tüccarın çıkarlarının gerektirdiğince işledikten sonra onlara devretmişlerdir.

Böylelikle aracı tüccarın taban fiyatları aşarak ve bizzat alım yapmasına, dolayısıyla alım-depolama-taşıma ve finansman giderleri ile ticari risklere katlanmasına gerek olmamıştır. Tüccar, piyasa koşulları elverişli olduğunda, teminat bile istenmeksizin kendisi için ayrılmış kontenjanları kullanarak, ürünü almış, kârlılık görmediği durumlarda ise, ihracat sezonu bitinceye kadar bekledikten sonra, vazgeçtiğini bildirmiştir. İhracat sezönu kapandıktan sonra yapılan bu bildirimler nedeniyle, Birlikler birçok yıl stok devrederek zarara uğramıştır.

Ancak, depoculuk işlevi de bir ekonomik güce sahip olmayı gerektirdiğinden, Birlikler oldukça önemli bir gelişme gösterebilmişlerdir. Her ne kadar bu gelişme üreticinin ve ülkemiz ekonmisinin değil, aracının çıkarını amaçlayan ve dolayısıyla eksik ve çarpık bir gelişme ise de, sonuçta, Birliklerin elinde, istendiğinde üreticinin çıkarı için de kullanılabilecek işletmeler, depolar vs. oluşmuştur.

Başka bir deyişle, sömürüyü örgütlemeye, kişisel sermaye birikimini gerçekleştirmeye dönük gelişme, üreticilerin aracıyı toplum için gereksiz ve yararsız kılacak biçimde örgütlenmesi sonucunu vermiştir.

Böyle bir örgütlenmenin, er geç, sömürüye karşı çıkması ya da kullanılması kaçınılmazdır. Gerçekten, 1978 başından itibaren bazı birlikler, depoculuk işlevinden arınarak aracıya ürün vermemeye ve ÜRET-İŞLE-SAT ilkesi doğrultusunda gerçek kooperatif niteliği edinmeye, yönelmişlerdir. Bu tutum, üreticiye sağlanan hizmetleri hacim ve çeşit olarak önemli ölçüde arttırdığı gibi üretimde, iç ve özellikle dış satışlarda, görülmedik artışlara yol açmıştır. Öte yandan, gerçek kooperatifçiliğin ve ekonomik kuralların gerektirdiği işletme kapasitelerine ulaşmak için, hızlı bir yatırım kampanyası başlatılmıştır.

Bu gelişmelerin, bir kısım kişisel çıkarları büyük çapta zedelediği ve haksız kazanç peşindekileri fazlasıyla tedirgin ettiği kuşkusuzdur. Özellikle yeni yatırımlar, teknolojisi ilkel ve işçisi sigortasız, Özel işletme patronlarının büyük tepkisine neden olmuştur.

Birliklerde 1980 başlarında ortaya çıkan ve kamuoyuna maksatlı yansıtılan olaylar, işte bu gelişmelere set çekmek ve birliklerin 1978-1979 yıllarındaki üretici lehine kazanımlarmı geri almak üzere tertiplenmiştir. Bu dönemde üstüne eğilinmesinde yarar vardır. Gerçekten olaylar bahane edilip üretim durdurularak ürün stoklarının aracıya devri sağlandığı gibi satış mağazaları kapatılarak eşe-dosta yeniden bayilikler verilmiş, ihracat yapılmayarak birliklerin dış pazarları özel firmalara terkedilmiştir. Ayrıca yatırımlar durdurulduğu gibi, kovulan işçilerin yerine kimlerin alındığı incelenmeye değer.

Öte yandan, ilgi çekici bir gelişme, bu yıl devlet destekleme konusu ürünlerde ve özellikle zeytinyağında tüccarın alım fiyatlarının devlet destekleme taban fiyatlarının altında seyretmesidir. Örneğin 5 asit boz zeytinyağının taban fiyatı 125.-TL/kg olmasına karşın tüccar 1-2 asit zeytinyağını 82-83 TL/kg fiyata kadar düşürerek alabilmiştir.

Oysa 1976-79 ve 1978-80 yıllarında destekleme kapsamındaki tüm ürünlerde tüccarın fiyatı taban fiyatlarını aşmış ve TARİŞ tüccar ile rekabet edebilmek için birkaç kez fiyat farkı vermek zorunda kalmıştır.

Hemen belirtelim ki kooperatifin temel görevi ürünü tüccara kaptırmamak olmakla beraber, tüm ürünü işleyecek üretim kapasitelerine sahip olmaması halinde, tüccarı fiyat yükseltmeye zorlamak da önemli bir kooperatifçilik başarısıdır.

Geçen iki iş yılı ile bu yıl arasındaki fark 1978-79, 1979-1980 iş yılları taban fiyatlarının düşük saptanmasından kaynaklanmamaktadır. Geçen iki iş yılının taban fiyatları bu yılki kadar olmasa bile, artış oran açısından örneğin TARİŞ tarihinin en iyi taban fiyatlarıdır.

Bu yıl tüccarının alımı istekli görünmeyip taban fiyatların altında kalışının tek nedeni, üreticiden değil kendilerinden yana olduğunu bildikleri TARİŞ yöneticilerinin tüccarın çıkarını koruyacağına ve alımlarda pasif davranacaklarına duydukları güvendir.

1978 öncesinden farklı olarak, bu kez birliklerin depoculuk günlerinden de geriye götürüldüğü gözlenmektedir. Özellikle TARİŞ sadece üretim ve ihracatta değil, ürün alımlarında da belirttiğim gibi son derece başarısızdır. Ve ürün bedellerini bile zamanında ödeyememektedir.

Bu durum, artık birliklerin, depoculuk görevi için bile olsa varlığını istemeyen güçlerin bulunduğunu ve birlikler yöneticileri üzerinde etkinliklerinin sürdüğünü düşündürmektedir. TARİŞ yöneticilerinin görevde kalabilmesi için, son günlerde, bazı çevrelerin yürüttüğü yoğun reklam kampanyası gözden kaçmamaktadır.

Bu bakımdan, 1979 sonlarından itibaren birliklerde ortaya çıkan olayların tarafsız gözle yeniden incelenerek gerçeğin ortaya çıkarılması, militanca taraflı ve başarısız olduğu kanıtlanmış bulunan kimi yöneticilerin değiştirilmesi, birlik ve birim kooperatif kongrelerinin yeniden yapılmasıyla, üreticinin gerçek temsilcilerinin iş başına getirilmesi, birliklerin yüzbinlerce ortağının ve ekonomimizin yararı açısından zorunludur.

Cumhuriyet, 6 Mart 1981

Benim Bahçelerim

İlk bahçemi, Alsancak’ta yanmış bir tütün deposunun içinde kurdum. Kuşkusuz gizli bir yerdi ve bir bahçem olduğunu kimselere söylemedim.

Öğle saatlerinde güneş ışığı, çatıdaki simsiyah kalasların arasından süzülür ve doğruca bahçemin üstüne düşerdi.

Küçücüktü ilk bahçem. Belki küçük bir sehpa kadar.

Ama benim bahçemdi…

Taze fasulye, barbunya fasulye ve börülce dikmiştim. Tohumları da akşam üstleri sokak arasında tütün işçileri için kurulan, küçük meyve-sebze pazarının artıklarından sağlamıştım.

Gerçi evimizin bir küçük avlusu ve avluda bir tulumbası bile vardı ama avlu beton kaplıydı. Sadece bir asma dikiliydi. Anneannemin koruk suyu için gerekli koruğu sağlayan asma…

Sonradan işi büyüttüm. Değişik yerlerde başka bahçelerde kurdum.

Ama onların bazılarını buldular. Gittiğimde güzelim fasulyelerimi, börülcelerimi köklenmiş, parçalanmış görürdüm.

Birkaç yıl sonra, Karşıyaka’da küçücük bahçesi olan bir eve taşındık. Bahçede sadece akşam sefaları dikiliydi.

Akşam üstleri güneş bahçeden gitti miydi, oyunu moyunu bırakır, bahçe sulamaya koşardım.

Akşam sefaları dirilir, üzerlerinde sular damlarken, renk renk açarlardı…

Kirada oturduğumuz evler içinde bir de, Üçkuyular’dakinin bahçesi vardı.

En sevdiğim bahçem de odur.

Tepeden kuşbakışı Körfez görünürdü ve oldukça da büyüktü.

Ben o sıralar, Ankara’da üniversitedeydim. Ancak tatillerde gelirdim.

Rahmetli kardeşimle patlıcan, biber, kabak ve domates dikmiştik.

Patlıcanlar, kabaklar belimizi aşmıştı.

Her akşam mayo giyip sulamaya çıkardık.

Galiba bitkilerden çok birbirimizi sulardık.

Bol sulayınca patlıcanlar ve hele kabaklar bir gecede büyürlerdi.

Gerektiği kadar taptaze koparırdık.

Annem kimi zaman kabak çiçeği dolması yapardı. Yemiyeli kimbilir kaç yıl oldu….

Bugüne kadar tümüyle bana ait bir bahçem olmadı.

Mülkiyeti başkasına ait bahçeler, yeterince doyum vermiyor. Karışanı oluyor, yaptığını bozanı oluyor.

Bilmem bundan sonra bir bahçem olur mu?

İzmir’in içinde bahçe de kalmıyor.

Belki emeklilikte evi satarım. Gidip Foça’da ama Eski Foça’da, bahçesi kendisinden büyük, bir küçük ev alırım.

Ön tarafa sadece çiçek dikerim. Arka bahçeye ise patlıcan, biber falan…

Kuşkusuz Gencelli’ye termik santral kurulmaz da; Foça’ya bahçe kalırsa…

Cumhuriyet, 22 Aralık 1990;
Gazete Ege, 11 Ağustos 1997