Annemin ailesi Mora yarımadasından mübadele ile Vapurla gelmişler. Vapurda araştırma yapan yunan askerleri görmesin diye Kuranı su bidonunun kapağına bağlamışlar. Geride evler, bahçeler, hayvanlar bırakmışlar. Annemin dayısı çocukken geldikleri için hatırlayabildiklerini anlatmıştı. Sonra Çeşme’yi, Ildırı’yı memleketlerine benzettikleri için Çeşmeye ve civarına yerleşmişler. Sonra kurtuluş savaşı başlayınca yunan ordusu İZMİR den çıkıp Çeşme’ye gelmiş, oradan yunanistana gemilerle geçmişler. Hanımneme bize masal anlatırmısın deyince hemen savaş hatıralarını anlatırdı.

Annemin dayısı Çeşme’den sakız adasına yüzerek gidip gelirmiş. Hepsi balıkçı, balık, ahtapot avlarmış. Ahtapotu önce kayalara vurarak köpürtürmüş, sonra pişirip yerlermiş. Ildırı’daki termal su kaynağına girerlermiş, büyük dedede bahçesindeki zeytin üzüm incir ağaçları ile ilgilenirmiş.

Çocuklar denize girerlermiş sonra hep beraber oturup kahvaltı ederlermiş. Dedede sabah ezanı ile gittiği bahçeden meyve sebze toplayıp getirirmiş. Evi ben görmüştüm, sahilde baraka bir evdi, iki basamakla eve giriliyordu, uzun bir salonu vardı. Yer yatağında yatılıyordu, sabah yüklüklere yataklar kaldırılıyordu. Gece gaz lambası ile aydınlatılıyordu. O odadan yan taraftaki mutfağa servis penceresi açılmıştı, mutfakla kiler bir aradaydı. Annemin anlattığına göre akrabaların evleri yanyana, hepsi bir arada yakın otururlarmış, çocuklar da nişanlıymış. Akşam üzeri piyasaya çıkarlarmış, kumların üzerine otururlarmış, kızlar kalkınca eteklerini silkeleyince kumların hepsi dökülürmüş, bir de denizde saçlarını kil ile yıkarlarmış.

Akrabaların arasında rum gelinler varmış, hepsi müslüman olmuş, hepside çok güzel rumca konuşurmuş. Hanımyenge çok güzel balık pişirirdi, bize de kefal yemeği yapmıştı. Bir tepsiye bol domates rendeledi, zeytin yağı ilave etti, içine kefal balığını ekledi, kısık ateşte pişirdi, çok nefis olmuştu. Çeşmenin reçelleri çok meşhurdur, olmamış küçük yeşil turunç reçeli, sakız reçeli.

Eski tip ahşap konakta termal otelde termal su havuzları vardı. Açık hava havuzlarına ıldırıda giriyorduk. Hanımnem bize rumca şarkılar söylerdi, samyotisa (komşu komşu hadi gel susam roplamaya gidelim), ah kanarini mobliko (sarı kanaryam) türküsü. Korkutucu masallar anlatırdı, hepsinin mekanı cennet olsun.

Eşimin aileside Giritten sakız adasına, oradan İzmire gelmişler, oradan Hatay tarsusa yerleşmişler. Portakal limon bahçeleri varmış. O ailedede ermeni, musevi gelinler varmış, hepsi müslüman olmuş. Türkiyeye uyum sağlamışlar, hepsinin mekanı cennet olsun. Şimdi adalarla bizim gönül bağımız var.

Sonra biz Bakırköy’e taşındık. O esnada kıbrıs barış harekatı oldu. Kuzey Kıbrısa rumlar saldırdı, insanları, aileleri katlettiler. Hatta bir anney,i üç çocuğuyla öldürüp banyonun küvetine koymuşlar, o resim hiç gözümün önünden gitmiyor. Kıbrısta peygamberimizin kız kardeşi hala sultan yaşamış. Ben Kıbrısa gitmedim ama Londradaki ev sahibimiz lefkoşalıymış, bize çok yardımcı oldu, sonradan yaşlanınca lefkoşaya dönmüş, mekanı cennet olsun.

Yunanistan o zamanda bizimle problem çıkarmıştı. Savaş esnasında Bulgaristan ve Balkan ülkeleride Ege denizine çıkmak istiyorlardı, aralarında problem çıkmıştı. Halbuki hepsi aralarında anlaşsalar, ipek yolu, doğal gaz boru hattı, Türkiye üzerinden yunanistan ve Avrupaya dağıtım yapabilir. Bütün ülkelerde iş olanakları artar, her kes kazanır. Savaşsız dostluk içinde yaşam şekillenir. Barış dolu güzel günler dileği ile.

Ayla Gönenç
13.6.2022