Skip to main content

Kapıdan Satışlar – 2

Satılan mal geri alınmaz devrini kapatıp, satılan mal geri alınır, devrini başlattığını söylediğimiz”, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasa; aslında, sadece ayıplı mal ve hizmete karşı koruyor. Mal veya hizmet ayıplı değilse, geri verme hakkınız yok. Ayıplı olduğu belirtilen malları da geri verme hakkınız yok.

Kapıdan satışların önemi de burada ortaya çıkıyor işte…

Bir tek kapıdan satışta, satın aldığınız malı, ayıplı olup olmadığına bakılmaksızın, geri vermek hakkınız var.

Önceki yazımızda, domates – biber satışlarının, kapıdan satış sayılmadığını belirtmiştik. Nedeni; teamül ve iki milyon liralık, parasal sınır. O zaman kapıdan satış deyince aklımıza, daha çok çelik tencere gibi mutfak eşyaları ile, yatak takımı gibi eşyalar geliyor.

Dikkat edilirse bunlar, daha çok kadınların ilgilendiği türden eşyalar. Kapıdan satışların genellikle, çalışma günlerinde ve gündüz yapıldığı da göz önünde tutulursa, hedef kitle ortaya çıkar: Ev kadınları…

Sabah saat on-onbir gibi, kapı çalınır. Gelen, tanımadığınız, ama içeri bile almaktan korkmayacağınız, sevimli bir delikanlı veya güzel mi güzel bir kız. Çoğunlukla ikisi birden.

Hemen, çatal bıçak takımı açılır. Ya da bir tencere seti…

Belki gereksinimiz var ama o gün almak aklınızdan geçmemektedir. Paranız da yoktur üstelik. Ne gam: Ödeme koşulları öylesine uygundur ki siz farkına bile varmadan, gelip geçecektir taksitler…

Yatak takımı, özel mi özel…

Az bir peşinat, belki de hiç. Hemen senetler düzenlenir, satış sözleşmesi de imzalanır, hiç okumadan. Artık sizin de çelik tencereleriniz var, boy boy. Hem de kaliteli ve ayıpsız…

Akşam olur, baba eve gelir. Yorgun mu yorgun. Kafası, ay sonunu nasıl getireceğinin hesapları ile allak bullaktır. Küçük maaşlı bir memur için, kolay mı ay sonunu getirmek. Belki şefinden fırça da yemiştir. Çatacak yer aramaktadır, belki…

Pek konuşmadan sofraya oturulur. O akşamın yemeği, yeni tencerede pişirilmiştir. Olup biteni öğrenmeden önce, “farkı farketsin” diye…

Sonra kapıdan alınan şey ortaya çıkar. Hafif bir şaşkınlık ve kısa bir sessizlik. Kıyamet, satış sözleşmesinin sureti ortaya çıktığında kopacaktır.

Kavga gürültü, dayak bile mümkün. İtilmiş’lerimiz, pek de az değil çünkü. Üstelik İtilmiş’in gerekçesi her zamankinden daha güçlü. Senetleri ödeyebilecek parası yok…

İşte bu yüzden, kapıdan satışlarda, ayıplı olma şartı aramıyor yasa, “Bu tür satışlarda; tüketici yedi günlük tecrübe ve muayene süresi sonuna kadar malı, kabul veya hiçbir gerekçe göstermeden, reddetmekle serbesttir” diyor.

Ev kadınları dövülmesin, istiyor…

Korkarım bir yazı daha gerekecek, kapıdan satışlar için. Yasa koruyor ama yolu – yordamı biraz karışık. Hilesini de buluyorlar. Bu yüzden, korunmak için bilinçlenmek gerek.

Gazete Ege, 7 Ekim 1996

Güzelyalı’dan Vapura Binmek

Elli yedi yıllık yaşantımda ilk kez, Güzelyalı’dan Karşıyaka’ya vapur ile gittim.

Kısa bir süre pazar günü yürüyüşü için sahile çıkmıştık ve Levent Heykeli’ne kadar yürüyüp dönecektik. Aklımızda ne Karşıyaka vardı ne de vapur. Yeni yapılan üst-geçite yaklaşırken, birden iskeledeki vapuru (deniz otobüsü de diyorlar) gördük. Denizi ve Karşıyaka’yı çok özlemiş olduğumuzu farkederek, iskeleye yöneldik. Üst geçit olmasa, otoyolda ezilmek hem de yaya geçidinde ezilmek korkusuyla deniz kıyısına geçemezdik.

Doğrusu ya, iskele güzel bir yapı değil. Kışın neyse de ya-zın o cam kubbenin, Fin hamamından bile sıcak olacağına kuşkum yok. Ancak vapur ucuz. Elli binliraya iki bilet aldık ve saat 16.00 vapuruna bindik.

Hava kapalı ama sıcaktı. Bu nedenle görüşü kısıtlı ve sigara yasaklı alt kat salonu yerine üstteki açık bölüme oturduk. Artık, yürürken sigara içmiyorum ve bu yüzden oturur oturmaz, bir tane tüttürmeye başladım. Çay ve sigara birlikte çok iyi gider ama çayımızı az önce içmiştik. Yoksa vapurda sıcaksoğuk her türlü meşrubat var. Otobüslerde de var mı?

Vapur zamanında kalktı. O da hoşuma gitti. Uzunca bir aradan sonra, denizi olan bir kentte yaşadığımızı hatırladık. İyot ve yosun kokusunu özlemişiz. Ben; kıyıdan başlayıp birdenbire paralel yükselen, gri beton duvarlar yerine, biraz Susuz Dede Tepesi’ne ve daha çok Çatalkaya ile Büyük Yamanlar tepelerindeki yok etmeyi henüz başaramadığımız ormancıkları seyretmeyi yeğledim. Çamur renkli denize bakmak da içimden gelmedi.

Geçmişteki Vapur Yolculukları

Birden çok da uzak olmayan geçmişteki vapur yolculuklarımı anımsadım. Çoğu kez, hemen girişte, vapurun iki tarafında da bulunan sıralara oturur ve denize çok yakın olurdum. Bazen köpükler üzerime sıçrardı ve ben mikrop kapacağımdan korkmazdım. Denizin rengi, Foça’nınki gibi cam göbeği değil, kopkoyu lacivertti. Az ötede yunuslar (polis değil, memeli balık) bizimle yarışa girişir ve yarışı kazanırdı. Kordon’daki sakız biçimi bembeyaz evlerden, palmiyelerden uzaklaştıkça, Karşıyaka yalısının, ağaçlar, yel değirmenleri arasındaki köşklerine yaklaşırdık…

Neyse, Karşıyaka’ya, yirmibeş dakikada ulaştık. Vapur pek hızlı değil ama amaç gezi olursa daha iyi. Zaten otobüsle, bir saatte ancak gidersiniz. İskele civarında biraz turlayıp 17.00 vapuruyla geri döndük. Böylece bizim yürüyüş menzili, Karşıyaka’ya kadar uzamış oldu.

Dikkat ettim, hem gidişte hem de dönüşte, zarar ettirmeyecek sayıda yolcu vardı. Demek ki, bu hat kapanmayacak. Üstelik iyi duyurulmadı. Bileni çok az. Bir de yazın, Bulvar’ın Güzelyalı kesimi, özellikle gençlerle, tıklım tıklımdır. Gece saatlerine de vapur konulursa, yüzlercesinin, gitarları ile karşıya gidip geleceğinden hiç kuşkum yok. Zaten ben de Metin Dikenelli’nin evine, vapurla gidip vapurla dönerim.

Güzelyalı vapuru yaşayacak. Şimdi sıra, Narlıdere, İnciraltı ve Bayraklı iskelelerinde…

Gazete Ege, 19 Ocak 1998

Yön Dergisi

Sosyalist eğilimli Yön dergisi, ilk sayısını 20 Aralık 1961 günü yayınladı. Dergi Doğan Avcıoğlu’nun yönetimindeydi.

Yön dergisinin ilk sayısı, “Aydınların Ortak Bildirisi” ile çıkmıştı. Bildiri, “Ağırlık merkezi özel teşebbüs olan bir iktisadi sistemin, bugünkü yapısıyla Türkiye’yi hızla ve sosyal adalet içinde çağdaş uygarlık seviyesine eriştirebileceğini sanmıyoruz. İktisat ilminin ve tarihin ışığında inanıyoruz ki, özel teşebbüse dayalı kalkınma yavaştır, ıstıraplıdır, israflıdır, ve sosyal adaletle bağdaşması, az gelişmiş bir memlekette imkansızdır. Böyle bir kalkınma, siyasi gücün geniş ölçüde iktisadi güce tabi kılınması yüzünden demokratik de değildir” görüşüne yer vermekteydi.

Bildiride imzaları bulunanların bir kısmı (Alfabetik): Muammer Aksoy, İhsan Ada, Tahir Alangü, Çetin Altan, Reha Aybay, Erdoğan Alkın, Orhan Asena, Sadun Aren, Turkkaya Ataov, Doğan Avcıoğlu, Arslan Başer Kafaoglu, Alev Coşkun, Ömer Sami Coşar, Mustafa Ekmekçi, Oktay Ekşi, Muzaffer Erdost, Turan Güneş, Ali Gevgilili, Abdi İpekçi, Suphi Karaman, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Fethi Naci, Çetin Özek, Mahmut Makal, Bahri Savci, İlhan Selçuk, Turhan Selçuk, Ali Ulvi, Tahsin Sarac, Murat Sarıca, Mümtaz Soysal, İlhami Soysal, Server Tanilli, Taner Timur, Engin Tonguç, Orhan Tokatlı, Osman Nuri Torun, Cavit Orhan Tütengil, Mükerrem Hiç, Erhan Işık, İdris Küçükömer, Gültan Kazgan, Attila İlhan, Merih Sezen, Erdinç Gönenç, Mustafa Özyürek…