Osmanlı’nın kapitalisti; Yahudi, Rum, Levanten ve Ermeniydi. Müslüman’dan kapitalist olur muydu hiç?

Azınlıkların çoğu kaçınca, kapitalistsiz kaldı Cumhuriyet Türkiyesi. İşçi sınıfı zaten yoktu. Olsa, belki sosyalizm denenirdi, yoksul Anadolu’yu kalkındırmak için. Sonuçta, kapitalist yoldan kalkınmada karar kılındı, doğru ya da yanlış…

O zaman, kapitalist yaratmak gerekirdi öncelikle. Kapitalist yaratmak için, ilk denenen, devlet kapitalizmi uygulamak oldu. Fabrikaları devlet kurdu ve pahalı ürettiklerini, ucuza vererek destekledi kimilerini…

Sonuçta, sermaye birikimi oluşmaya başladı ama, çok cılızdı henüz. Daha hızlı bir kalkınma için, çok daha büyük bir sermaye birikimi gerekirdi.

Bunun için gerekli yöntem, 1950 sonrasında keşfedildi: Devlet eliyle enflasyon yaratmak. “Her mahallede bir milyoner yaratmak” için, bütün bir mahalle halkının satın alma gücünden bir bölümünü, çaktırmadan, o mahalledeki tek bir kişinin cebine aktarmak yani… Kimi iktisatçılar, enflasyonu, bir dolandırıcıya benzetirler. Nasıl ki dolandırıcı; önce şirinlik yaparak kazıklarsa insanı, enflasyon da devamlı arttırır, cebimize giren parayı. Satın alma gücümüzü hızla azaltarak elbette. Paramız çoğaldıkça, yoksulluğumuz da büyür.

Eksilen satın alma gücümüz, buharlaşıp yok olmaz elbette. Sayıları gittikçe azalırken, servetleri çoğalan kimilerinin cebine gider doğruca. “Hiç bir şey yoktan var olmaz, hiç bir şey yok olmaz” demiyor mu Lavasier…

Enflasyon; canavar değildi başlangıçta. Tam tersine, ekonomi canlanmış, geniş halk yığınları “göreceli” olarak yoksullaşsa bile, tüm ülkede, yaşam düzeyi yükselmişti. Yüksek koruma duvarlarından yararlansa ve montaj sanayii niteliğinde olsa da büyük bir sanayi sektörü oluşmuştu. Bu gelişmede, dünyadaki teknolojik gelişmenin payını da unutmamak gerek. Sadece ılımlı ve denetimli enflasyonun sonucu değil yani…

Sonra, iletişim teknolojisindeki gelişmeler, enflasyonun yarattığı tüketim eğilimini iyice azdırdı. Bir taraftan, talep enflasyonu patlarken, öte yandan sanayimiz, uluslararası rekabete zorlandı. Bunun için gerekli olan da daha az sayıda ama çok daha büyük kapitalistlerdir. Daha büyük sermaye birikimi, çok daha hızlı ve yüksek enflasyon gerektirirdi. Ardından petrol şoku, devalüasyonların pahalılaştırdığı ithalat ve politikanın yarattığı kara delikler. Enflasyon; ılımlı olmaktan da çıktı, denetimden de. O artık bir canavar. Onu devlet, bilerek isteyerek yarattı…

Günümüz enflasyonu, artık talep enflasyonu değil, maliyet enflasyonu. En çok da KİT zamlarıyla besleniyor.

Bu yüzden, memura-işçiye yapılacak zam, enflasyonu büyütmez. Para basarak ödense bile…

Eğer, tedavüldeki para miktarı, ekonominin gereksiniminden azsa, para basmak, enflasyonist etki yaratmaz çünkü.

Ekonomimizin gereksinim duyduğu para miktarını, hesaplamış olan varsa, buyursun açıklasın…

Gazete Ege, 16 Eylül 1996