Skip to main content

Rekabetin Korunması

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, sadece ayıplı mala karşı koruyor tüketiciyi. Ayıplı olduğu belirtilerek yapılan satışlarda, ayıplı mala karşı da bir koruma, söz konusu değil doğallıkla…

Bir tek kapıdan satışlarda, mal ayıplı olsun olmasın, geri alma zorunluluğu var, satıcıların. Bu istisnanın nedenlerini başka bir yazımızda tartışırız.

Yasa’mız, fiyata karşı korumuyor tüketiciyi yani. Esas belirtmek istediğimiz budur. Fiyata karşı koruma, bu Yasa’nın görevi değil zaten.

O işi yapacak olan, dolaylı biçimde de olsa, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’dur. Bu Yasa’nın yürürlük tarihi, ötekinden öncedir. Sayısından da belli zaten. Ancak henüz, gerekli kurumlar oluşturulamadı ve yaşama da geçemedi, dolayısıyla. Bu yüzden de pek bileni, tanıyanı yok…

Sonuçta; tüketici, haksız zamlara, tekel fiyatlarına ve Yasa’nın deyimiyle, “piyasaya hakim olan teşebbüslerin, bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarına” karşı korunamıyor.

Yasa’nın amacı, rekabeti koruyarak; tam rekabet piyasasının, gerçek liberal ekonominin yani, oluşmasını sağlamak…

“Dolaylı koruma” deyişimizin nedeni de bu zaten: Serbest piyasa ekonomisinde, rekabet koşullarında oluşmuş fiyatlara, hiç bir yasa karışamaz çünkü. Bu fiyatlar, yüksek olsa ve devamlı artsa bile…

Fiyatların, başta devlet olmak üzere, merkezi bir otorite tarafından belirlenmesi, serbest piyasa ekonomisi ile bağdaşmaz. Tıpkı, “mal ve hizmet piyasalarındaki, rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı; anlaşma, karar ve uygulamalar” gibi.

İşte bu yüzden, 4. maddesinde, aynen şöyle diyor, Yasa: “Belirli bir mal veya hizmet piyasasında, doğrudan veya dolaylı olarak, rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan, teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin, bu tür karar ve eylemleri, HUKUKA AYKIRI VE YASAKTIR.

Bu haller, özellikle şunlardır: a) Mal veya hizmetlerin, alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan, maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tesbit edilmesi.”

İzmir’de, ekmek fiyatının neden serbest bırakıldığı, sanırım daha iyi anlaşılacaktır şimdi. Yasa’nın açık ve kesin hükmü gereği yerine getirildiği gibi, Avrupa Birliği koşullarına uyum yolunda bir de adım atılmıştır böylelikle…

Biz, Avrupa Birliği’ni istiyoruz, onlar da serbest rekabet ve demokrasi.

Demokrasinin ekonomik sistemi, serbest piyasa ekonomisidir zaten. Serbest piyasa ekonomisinin, vazgeçilmez koşulu ise, tam rekabet.

Gelin, rekabeti koruyalım…

Gazete Ege, 23 Eylül 1996

Bir Anı ve TANSA’nın Doğuşu

1977 yılı sonlarında kurulan, Ecevit Hükümeti’nin bakanlarından birisi, Mülkiye’den sınıf arkadaşım, rahmetli Mahmut Özdemir’di. Türkiye’de ilk kez oluşturulan bir bakanlığın “Yerel Yönetimler Bakanlığı’nın başına getirilmişti. Kısa bir süre sonra ben de Tariş Genel Müdürü oldum. Beni göreve getiren Ticaret Bakanı, eski meslektaşım ve bir ağabey kadar yakınım olan Teoman Köprülüler’di.

Biz Tarım Satış Kooperatif birlikleri genel müdürleri, hükümet politikası gereği, bütün bayilik sözleşmelerimizi iptal edip, ürünlerimizi kendi satış mağazalarımızda pazarlamaya yönelmiştik. Daha göreve başladığım ilk günlerde Konak’taki Tariş mağazasını açtık. Ardından hemen her kooperatifimizde, ortak dışındakilere de ucuz satış yapan mağazalar açtık. Teoman Ağabey’e, yurt dışında bulunduğu sırada Mahmut Özdemir vekalet ederdi. İki bakanlık görevini birden yürüttüğü böyle günlerden birinde, beni Adana’ya Çukobirlikte bir toplantıya çağırdı. Yanında yine mülkiyeden ağabeyimiz, müsteşar yardımcısı Fikret Toksöz vardı. Çukobirlik Genel Müdürü sevgili Abdullah Kütküt’ün odasında, dörtlü bir toplantı yapıldı. Gündem, Tarım Satış Birlikleri ürünlerinin perakende satışında, belediyelerin de rol almasıydı. Abdullah ve ben, belediyelere hangi ürünlerimizi hangi koşullarda verebileceğimizi anlattık. Cesaret ve kararlılık arttı. Sonunda, TANSA (Belediye Tanzim satış Mağazaları) fikri ortaya çıktı. Özellikle başlangıçta, TANSA’ların temel dayanağı, birlikler olacaktı. Tama-Tarin TARİŞ’ten, ayçiçek yağı, Trakya Birlik’ten mercimek-nohut Güneydoğu Birlik’ten ve diğerleri…

Amaç üreticiden-tüketiciye, aracısız ve dolayısıyla ucuz satıştı. Sanırım uygulamayı ilk olarak, İzmir ve Ege başlattı. Güneşli bir sabah, belediye bandosu eşliğinde, Teoman Köprülüler, İhsan Alyanak ve ben, Fuar’daki pavyonların TANSA ana deposunun açılışını yaptık. Bina, tıka basa TARİŞ ürünleri ile doluydu. O ilk gün, başkaca bir ürün de yoktu zaten…

Hemen ardından, hep birlikte Aydın’a gidip, Belediye Başkanı Muhterem Ağababaoğlu’nun TANSA deposunu da hizmete soktuk. Ve nihayet Muğla ve ilk TANSA satış mağazasının açılış töreni. Başkan Erman Şahin çok iyi örgütlenmiş, nerede ise tüm Muğla, alana toplanmıştı.

Çok değil bir buçuk yıl sonra ben de Muğla TANSA müşterisi oldum. Muğla’nın, kekik kokulu oğlak etini, TANSA’dan alırdım hep.

Fuar’daki bir pavyonda, geçici bir depo olarak gözünü dünyaya açan İzmir TANSA ise, zaman içinde TANSAŞ adını aldı ve bir dev kuruluşa dönüştü. Şimdilerde onun devamlı müşterisiyim. TANSA kurulurken, TANSAŞ’ın bugün ulaştığı nokta amaçlanmamıştı elbette. Hemen her mahallede hatta İzmir dışında mağazası bulunan ve iğneden buzdolabına kadar pek çok ürünü pazarlayan bir süper market zincirini, belediye eliyle kurmak amaçlanmamıştı yani, bakkala rakip olmak veya onun yerini almak da istenilmemişti.

Veresiye defteri oldukça, balkondan sarkıtılan alış-veriş sepeti ve komşuluk oldukça bakkal da olacaktır Türkiye’de. Amaçlanan sadece, tanzim satışı yoluyla, temel tüketim maddeleri piyasasını, tüketici lehine düzene sokmaktı.

Nitekim TARİŞ, kıtlığının çekildiği günlerde odaların gözetim ve planlamasında bakkala da margarin vermeyi sürdürmüştür. Çünkü TARİŞ satış mağazaları ve TANSA’lar dolu olsa bile bakkalda yoksa, margarin yok demekti halkın gözünde.

Ucuzluk demek; enflasyon fiyatlarını olabildiğince geriden izleyebilmek demektir. Büyük stoklar gerekir, fiyatları geriden izlemek. Kuru fasulyede, pirinçte, mercimek, nohutta, şeker ve yağda büyük stoklar et gibi stoklanmayan ürünlerde ise canlı hayvan alımı veya ithalat.

Ayda bir kaç tane satabildiğimiz buzdolabı için parfüm için ayıracağınız her kuruş, temel tüketim maddelerinde, daha az stok demektir.

İşte bunun için “sadece temel tüketim maddelerinde” tanzim satışı.

Evdeki hesap çarşıya uymadı. TANSA, TANSAŞ oldu. Belki iyi oldu. Belki Tansaş’ın gerçek bir süper markete dönüşmesi de iyi olacak.

Bence; “Tanzim Satışı” yine gerekli. Hadi “Tüketim Kooperatifleri” iş başına.

Gazete Ege, 1 Aralık 1997

Pat Diye Kesilen Elektrik

2 Haziran Perşembe günü, saat onbeş sularında, elektrik “pat” diye kesildi. “Arıza vardır, yakında giderilir” diye düşündüm ama, mesai bitimine kadar gelmedi. Şirket sermayelerinin yasal asgari düzeye çıkarılma süresinin son günleri ve işler çok yoğun. Bilgisayarlar durduğu için, memurlarımız da vatandaşımız da perişan oldu.

Evde de elektrik yoktu ve nedenini bilmiyorduk. Hemen telefona sarıldım ama, bilgi almak ne mümkün? Tüm elektrik arıza telefonları kilitlenmiş. Elektrik saat 21’e doğru geldi. Bu kez de kablolu TV yayını kesik. 126’dan sordum, “Birkaç gün sürebilir, güç kaynağı sorunu var” dediler… Kabloluya bağlandığıma, bilmem kaçıncı kez pişman oldum.

Ertesi sabah, olayı öğrendik de ortada bir kesinti programı yok, sadece söylentiler var. Saat 14.10 gibi asansördeyim. Üçüncü ve dördüncü katlar arasında iken kesinti yine pat diye başlayıverdi. Neyse ki, asansörden çıkarılmam fazla uzun sürmedi. Bu kez süresi dört saatten az olmadığını bildiğim için hiç olmazsa umuda kapılmadım. Akşamüstü, mahallenin bakkalı Rıdvan sattığı, dondurmaların erimesinden yakınıyordu ve bakkala gelenler arasında kesinti nedenini hala bilmeyenler vardı. Bilenlerin savurduğu küfürlerin çoğu da “çevrecilere” yöneliyor değildi…

Neyse ki sorun, Bakanlar Kurulu’nca çözüldü de, bir aylık süre varken, acaba neden daha önce çözülmedi? Kaldı ki doğru çözüm filtre takılmasında. Elektriksiz kalmayı elbette, istemiyoruz ama, güzelim Ege’nin doğasını kaybetmeyi, hiç istemiyoruz. Acaba filtreler, neden bir türlü takılmaz?

Bence, kesintinin hatırlattığı en önemli hususu, Ege’nin, inter-konnekte sistemin yeterince içinde olmayışı. “Yedi küpeli geline” Ege insanının, İzmirli’nin hiç mi katkısı yok? Ülkemin, batıya açılan penceresi Ege, geri bırakılmayı hakediyor mu?

4077 sayılı Tüketicinin Korunması hakkındaki yasa ile “Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri” kuruldu. Tarafsız ve özerk kuruluşlar, yani bağlı oldukları resmi bir merci yok. İzmir İl Hakem Heyeti’nin başkanı benim. Hakem heyetleri, bir malın veya hizmetin, ayıplı olup olmadığına karar veriyorlar. TEAŞ ve TEDAŞ da mal ve hizmet üreten ve satan kuruluşlar…

Hakem heyeti üyesi sıfatıyla söylüyorum ki; elektriklerin ilansız, duyurusuz, pat diye kesilmesi de ertesi gün bir kesinti programı yayınlanmaması da “ayıplı hizmet”tir. Tüketici haklarının, dolayısıyla da insan haklarının ihlalidir…

Ne yazık ki; tekel konumunda olan pek çok kamu kuruluşu, yaptıkları keyfi zamlarla fatura ödeyenlere yaşattıkları sıkıntılarla ve diğer keyfi uygulamaları ile tüketici haklarını hiçe saymaktadırlar. Üstelik bu uygulamalar kanımca, “hakim durumun kötüye kullanılmasıdır” ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Yasaya da aykırılık teşkil etmektedir… Unutmayalım; Tüketicinin ve rekabetin korunması, günümüz demokrasilerinin “olmazsa olmaz” koşullarıdır…

Gazete Ege, 18 Haziran 1997